Mobilya, günümüzde de çokça kullandığımız mobil kelimesinden türemektedir. Latincede mobilius yani taşınabilir mallar anlamından bugünlere gelen kelime, farklı dillerde benzer şekiller içerisinde varlığını sürdürmektedir.
Mobilyacılığın tarihi aynı marangozluk gibi çok eski çağlara uzanmaktadır. Mobilya ustasının düşüncesi ve duygularının karışımı ile ortaya çıkan mobilyalar, günümüzde belirli bir çizgi çerçevesinde, seri üretim şeklinde tüketicilerin beğenisine sunulmaktadır. Taş devri dönemlerinde ağaç yerine kemikten yapılan eşyalar mobilyacılığın başlangıcı olarak düşünülür. Bulunan en eski ahşap malzeme ise MÖ. 2700 yılına aittir. Bu kadar eski mobilyanın bulunması bile oldukça önemli bir gelişmedir. Çünkü mobilyalar ağaçtan yapıldığı için çabuk eskiyen ve zaman içerisinde bakımsızlık nedeniyle yok olan eşyalardır.
Ülkemizde ise Konya’daki Çatalhöyük’te bulunan toprak eşyaların mobilyacılığın ilk zamanlarına ait olduğu düşünülmektedir. Topraktan yapılan ve oturmak için kullanılan eşyanın ilk koltuk modellerinden olduğunu söylemek zor değil. Ayrıca yine mobilyalar ile o dönem inanılan tanrılar arasında da bağ kurulmuştur. Birçok mobilyada ana tanrıça Kibele izlerini gören tarihçiler, böyle bir ilişkinin açığa çıkmasına olanak tanımışlardır.
Dönemsel Mobilyacılık Serüveni
Mobilyacılık tarihsel süreçte dönemlerin izini taşımaktadır. Örneğin ilkçağın ve sonrasında yaşanan dönemlerin mobilyacılık anlayışları birbirinden farklıdır. Yalnızca İlkçağda bile birden fazla mobilyacılık anlayışı ortaya çıkmıştır. Antik Mısır’dan günümüze kalan MÖ. 2700 yılına ait eşya dönemin en güzel örneklerinden birisidir. Bu çağda önceleri yalnızca gereksinime hitap eden eşyalar, zaman içerisine sanatın da işe dahil olması ile birlikte gereksinimin karşılanması dışında estetik açıdan da önemli eserler olmaya başlamıştır. Mısır’da bu dönemde bulunan palmiye ağacı en önemli malzeme olmuştur. Anadolu’ya baktığımızda ise coğrafyada bulunan birçok tür ağaç nedeniyle daha zengin bir mobilyacılık gözlemleyebiliyoruz. Özellikle sedir, ceviz gibi ağaçlar çok fazla kullanılmıştır. Kakma dediğimiz sanat da bu dönem içerisinde çok fazla kullanılan yöntemler arasında yer almaktadır. O dönem Yunan mobilya sanatında ise yine Anadolu’da bulunan sedir, ceviz ve porsuk denilen ağaçlar kullanılmıştır. Ancak Yunanlılarda eşyalar genellikle sanatsal düzeyde değil, daha çok sade ve kullanıma yönelik dizayn edilmiştir.
Ortaçağ mobilyacılığında ise, Avrupa’da dini ve skolastik düşüncenin varlığı mobilyaların üzerinde etkili bir şekilde görülmektedir. Gotik sanatı olarak da bilinen bu yöntem ile dini motiflerin yoğun bir şekilde eşyaların üzerinde görebilmek mümkündür. Doğu Roma İmparatorluğunun yıkılması ile sona eren bu çağın etkileri bir süre daha devam etmiştir.
Türklerde Mobilyacılık Tarihi
Türklerde mobilyacılık göçebe yaşam nedeniyle ilk başlarda fazla gelişmemiştir. Bu dönemde özellikle halı, kilim gibi yer örtülerinin üzerindeki motifler günümüze kalmıştır. Ancak göçebe yaşamdan yerleşik düzene geçtikten sonra günümüze kalan mobilyacılık eserleri arasında ağaç işçiliğinin önemi oldukça büyüktür.
Türklerde Gazneliler ile birlikte gelişmeye başlayan dekoratif sanatlar, Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya taşınmış ve Osmanlılar ile zirveye ulaşmıştır. Kündekârî, sedef, oymacılık gibi mobilyacılık alanları bu zaman dilimi içerisinde zirveye ulaşmıştır.
Mobilyacılığın Bugünü
Mobilyacılık her ne kadar ihtiyaçlarımız doğrultusunda şekillense de yalnızca bunları karşılamaz. Eskiden aylarca yapılan çalışmalar sonunda bir tane üretilen mobilya ürünü, bugün makineler aracılığıyla seri üretim bantlarından çıkmaktadır. Ancak eskisi kadar olmasa da estetik yine düşünülen bir konudur. Tek model üzerinde binlerce üretim yapan mobilya fabrikaları, elbette eski çağlarda yapılanlar kadar olmasa da tüketicilerin istekleri doğrultusunda imalat yapmaktadırlar. Bunun yanı sıra mobilyayı mobilya yapan noktalardan birisi de detaylardır. Bu detayları en iyi şekilde sonuçlandırmak alıcılar için önemlidir.